OSMANLI DEVLETİ'NDE LONCA TEŞİLATI
![]() |
Lonca Teşkilatı |
Lonca toplanılan yer, oda anlamına gelmektedir. Osmanlıda esnaf
örgütlerine verilen addır. Günümüzde de aşağı yukarı aynı adı taşır.
Mesela ziraat odası, berberler odası, şoförler odası gibi.
Lonca aslında ahiliğin bir devamıdır. Ahilikten loncalığa ne zaman
geçilmiştir bu tam olarak bilinmemektedir. Ama büyük bir ihtimalle
Fatihin merkezi siyaseti çerçevesinde Fatih döneminde geçilmiştir.
Ahilik din eksenli esnaf örgütlenmesiyken lonca tamamen esnaf
örgütlenmesidir.
Esas olan mesleki durumdur. Hatta eğer üyeler arasında gayri müslümler
daha çok ise o loncanın başkanı gayri müslüm olabilmekteydi. Bundan
başka ahilik bağımsızdı. Kurulduğu dönem dikkate alındığında dini
tasavvufi özellik taşıdığı gibi siyasal özelliği de mevcuttur. Buna
mukabil Osmanlıdaki lonca giderek sıkılaşan ölçüde devletin
kontrolündeydi. Çünkü kethüdaları yani lonca başkanlarını kendileri
seçerdi. Ama seçilen bu ketudalar kadının onaylamasından sonra göreve
başlardı. Hatta 17. yy.dan itibaren devlet bir miktar para karşılığı
kethüda atamıştır.
Osmanlı Devletinde her meslek grubunun bir odası yani loncası vardı.
Bazı birbirine yakın mesleklerin müşterek odaları vardı. Özellikle küçük
şehirlerde bu durum böyleydi. Çünkü buralarda fazla meslek grubu
olmadığı için birbirine yakın mesleklerin odası aynıydı. Badanacılar ve
boyacılar buna örnek olarak verilebilir.
Buna mukabil İstanbul bu konuda çok farklıydı en az 1000 çeşit meslek
vardı. Sadece kayıkçıların sayısı binlerceydi. Dolayısıyla sadece bu
esnaf grubuna mensup olanların birkaç loncası vardı.
Osmanlı lonca teşkilatında şüphesiz yöneticiler vardı. Selçuklularda
bunların yöneticisine “Şeyh” yardımcısına “Naip” denirdi. Osmanlıda ise
yöneticisine “Kethüda” yardımcısına ise “Yiğitbaşı” denirdi. Atanacak
Kethüdanın belirlenmesi için ilk olarak esnafın ihtiyarlarının önünde
seçim yapılır sonra aday kişi kadıya bildirilir kadı onayladıktan sonra 1
veya 3 yıllığına Kethüda atanırdı.
Bir de esnaf ile devlet arasında ilişkileri düzenleyen kişiler vardı ki
bunlara Selçuklularda “idişbaşı” Osmanlılarda “Şehir Kethüdası” denirdi.
Bu şahıs bütün esnafın meselelerini onların temsilcisi olarak devlete
yani kadıya iletirdi. Avrupa da buna Onbuslman (arabulucu) denmekteydi.
Şayet kethüda bir kanunsuzluk yapmış ise örneğin rüşvet almış ise, ya da
esnaf içinde ayrımcılık kayrımcılık yapmışsa, gelen hammaddeyi eşit
dağıtmamışsa Kadıya şikâyet edilir ya Kethüda cezalandırılır ya da
görevinden alınır. Kethüdanın görevi loncanın dış ilişkilerini yürütmek
olarak söylenebilir. Mesela ham madde temin etmek,
esnafın ihtiyaçlarını ve sorunlarını kadıya iletmek de Kethüdanın
sorumluluğundadır. Yiğitbaşının görevi ise esnaf içinde iç ilişkilerin
devamını sağlamak olarak söyleyebiliriz.
Osmanlı esnaf sisteminde her isteyen istediği yerde dükkân açamaz. Çünkü
dükkân sayısı sınırlıdır. Bunun bu şekilde sınırlı olmasının sebebi ise
dükkân sayısının Lonca tarafından belirlenmesidir. Ancak yeni bir
dükkânın açılması Loncanın izniyle olmaktadır. Şayet işler gelişirse bu
sefer Lonca tarafından yeni dükkân açılmasına izin verilirdi. Buradaki
amaç mevcut esnafı korumaktır. Bir kimsenin bir iş kolunda bir dükkân
açabilmesi ancak “Gedik” olursa mümkün olabilmektedir. Mevcut iş kolunda
ve aynı sokakta daha evvel dükkânı olup da kapatıp giden kişi geri
döndüğünde dükkân açamaz, ancak gedik bekler. Bundan başka kaçak olarak o
iş kolunun bulunduğu sokağın haricinde dükkân açılırdı ki buna
“Koltukçu” denilirdi. Bunlar tespit edilip kadıya şikâyet edilir ve
kapatılırdı. Bundan başka bir iş kolunda herhangi bir esnaf isteği zaman
tezgâh sayısını artıramazdı. Mesela bir dokumacının 10 tezgâhı varsa
Loncanın izni olmadan tezgâh sayısını 15’e çıkartamazdı. Yine burada
esnafın genelinin korunması söz konusudur. Eğer üretilen mal yeterli
olmuyorsa talep fazlaysa ve üretim yapılmıyorsa böyle bir durumda
loncanın izin vermesiyle tezgâh sayısı artırılabilirdi.
Her loncanın kendine has tüzükleri vardır. Bu tüzüklerinde malın nasıl
işleneceği, kalitesi, üretilme safhası, işçilik masrafları, maliyet, her
biri tek tek hesaplanır ondan sonra bunlar kadıya tasdik ettirilerek
tüzük haline getirilir. Esnaf böylelikle tüzükte belirlenen durumlar
dışına çıkamazdı. Diğer taraftan çarşı kısmında bahsettiğimiz üzere aynı
iş koluna mensup bütün esnaflar aynı sokakta yer alırdı. Bunun sebebi
- Müşteri memnuniyeti yani müşterinin aradığı şeye daha rahat ulaşabilmesi.
- Esnafın devlet tarafından daha kolay denetlenmesi
- Esnafın kendi kendine otokontrol yapması. Nitekim esnaf, kendi kendini kontrol eder çünkü devletin esnafa tanıdığı kar haddi %10’dur. Bu durum sosyal devlet anlayışının iyi bir örneğidir.
Esnaf arasında rekabet oluştuğundan dolayı esnaf birbirini kontrol eder. Bu kontrol genellikle kethüdanın önderliğinde olur. Mesela iyi pabuç pabucunun pabucu dama atılırdı. Bu mesleğini icra etmeyen, haksızlık yapan ya yaptığı malın kalitesinden çalan ya da yaptığı malı fazla fiyattan satan ve satmaya çalışan esnafa uygulanırdı. Bir de esnafın kadı tarafından denetlenmesi söz konusudur.
Bu bizzat kadı tarafından değil de muhtesip tarafından yürütülürdü. Osmanlı sistemine göre ağırlıklarda %5 sapma ölçümlerde %5 sapma olabilirdi. Buna göz yumulurdu ama bu oran aşılırsa esnaf cezalandırılma yoluna gidilir, hele hele savaş zamanlarında buna çok dikkat edilirdi. Osmanlı Devleti adalet sistemi dünyada meşhurdur. Şöyle ki Osmanlı adaleti hızlıdır, adildir, çabuk karar verir sonuca ulaşır. Yine Osmanlı adaleti şüphesiz İslam’dan kaynağını alır. Dolayısıyla cezalandırma da ona göredir. Ve İslami cezalandırmada Tekerrür esastır. Esnafa önce yaptığının yanlışlığı anlatılır, akabinde ikaz edilir, daha sonra tehdit edilir, daha sonra falakaya yatırılır, sonra Müslüman ise cezaevine gayrimüslim ise kürekçi olarak gönderilirdi ve bu ceza 1 ay sürerdi. Nadiren de olsa meslekten atılırdı.
Diğer taraftan esnafta en önemli nesne olan hammadde dağıtımı çok önemlidir. Bu hammadde dağıtımını kethüda Loncalar aracılığıyla gerçekleştirmekteydi. Hammadde ilk önce benzer iş kolları arasında dağıtılır. Daha sonra aynı iş koluna adil bir şekilde dağıtılırdı. Savaş ve kıtlık dönemin de buna çok daha dikkat edilirdi. Çünkü adil dağıtım olmazsa bir esnaf iş sahibi işine devam ederken diğer esnaf ise boş beklemek zorunda kalacaktır. Mesela bir Celepçi (hayvan alıp satan) uzak yerlerden hayvan alıp getirir, kasaplara satar, kasaplar hayvanı kestikten sonra deriyi debbağlara verir, debbağ deriyi işledikten sonra çarıkçılara, kemercilere, çantacılara, çizmecilere, eğercilere, davulculara, semercilere eşit bir şekilde dağıtırdı. Yine kasap elinde bulunan yağları yağcılara, sabunculara ve mumculara dağıtırdı.
Diğer taraftan lonca teşkilatında yardımlaşma adına “Orta Sandığı” vardır. Bu sandık loncanın tamamına ait olup, gelirlerini 1- usta ve çırakların haftalık ya da aylık ücretlerinin %2 si 2- çırak ve kalfaların imtihanlarında (Osmanlı esnaf teşkilatında genellikle 10 yaşından küçükler çırak olamazdı. Bu yaştan itibaren çıraklık başlar ortalama 3 yıl sonra kalfa, kalfa olunduysa 3 yıl sonrada usta olunurdu. Tabi bunun çeşitli usulleri bulunmaktaydı. İyi bir elaman olmanın yanı sıra ustaya saygı en önemli plandaydı. Çıraklıktan kalfalığa yükselmek isteyen, kalfalıktan ustalığa yükselmek isteyenler Lonca ihtiyarlarının ve ustalarının önünde imtihan olurlardı. İmtihanın ardından başarılı olan çıraklar kalfa, kalfalar usta olurlardı.) belli bir ücret alınması ve bu para sandığa katılması. 3- Eldeki mevcut paranın faizle verilerek çalıştırılması. Bu elde edilen para öncelikle esnafın mütekaitlerine (emekli) verilirdi. Şöyle ki bazı esnaflar yaşlanınca dükkânını terk etmez, başkasına verir verdiği kişi çalıştırır bu çalışma sonun da ise dükkân sahibi pay alırdı. Bazıları da tamamen terk ederdi. İşte bunlara lonca sahip çıkardı. Esnaf içinde yeni iş kuranlara, hastalara, sakat düşenlere yardım edilirdi. Ayrıca ölüm, doğum, evlenme gibi konularda yine yardım edilirdi. Şayet para yine artarsa fakirlere odun, kömür alınırdı.
Yorumlar
Yorum Gönder